Mevzuatım
logo
Giriş Yapınız

MEVZUATİM

GENELGEREKÇE

4926 SAYILI KAKÇAKÇILIK KANUNU

GENEL GEREKÇE

1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun 7/1/1932 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Yürürlüğe giriş tarihi, Türkiye’de ithal ikameci dış ticaret politikasının uygulandığı ve Dünyanın da büyük buhranın içinde olduğu döneme rastladığı için Kanun büyük ölçüde bu dönemin öznel koşullarını yansıtmaktadır.

1918 sayılı Kanun gelişen ihtiyaçlarla birlikte çeşitli tarihlerde değişikliğe uğramış; bu değişiklikler Kanunun bütünlüğünü büyük ölçüde bozmuştur.

1918 sayılı Kanunun değiştirilmesini zorunlu kılan temel nedenler aşağıdaki şekilde özetlenebilir.

Zaman içerisinde suç tanımlarında önemli değişiklikler olmuştur. Şöyle ki, 1932 yılında önem arz eden aşırı korumacılık, tekelcilik 2000’li yıllarda yerini serbest piyasa ekonomisi kurallarına terk etmiştir. Süreç içerisinde bazı mallardaki (ispirto, ispirtolu içkiler, kibrit, tuz gibi) tekel kaldırılmış, dolayısıyla tekel suçları esas alınarak hazırlanan 1918 sayılı Kanun bu yönüyle uygulanamaz hale gelmiştir. Özü itibarıyla gümrük kaçakçılığı olmamakla beraber Devletçe önem atfedilen bazı fiiller de kaçakçılık suçu olarak Kanuna konulmuştur. Bunlara Devletçe ihraç şartıyla müşterisine satılan ürünler ile emniyet bölgelerine eşya giriş çıkışı örnek olarak gösterilebilir.

1918 sayılı Kanunda, cezada adalet prensibi gereğince sağlanamamıştır. Bu nedenle de zaman içerisinde farklı uygulamalar, çifte standart yaptırımlar, fiil ile yaptırım arasında dengesizlik ve uyumsuzlar meydana gelmiştir. 1918 sayılı Kanunda bazı suç tanımları beraberinde yaptırımını da öngörürken, bazıları sadece tanımlamaya yer vermiş, yaptırımı ayrı bir maddede belirtilmiştir. Örneğin ek 2 nci maddenin (III) numaralı fıkrasında hem suç, hem cezası tanımlanmışken, 1 inci maddede sadece suç tanımları yapılmıştır. Bu durumda toplu kaçakçılık hükmünü düzenleyen 27 nci maddeye hangi hallerde gidileceği açık ve net bir biçimde belirlenmediğinden uygulanan cezanın miktarı ve cinsinde farklılıklar oluşmuş, Kanunun boşlukları yargı kararları ile doldurulmaya başlanmıştır.

1918 sayılı Kanunda toplu ve teşekkül halinde işlenen kaçakçılık suçları bir ağırlaştırıcı neden olarak görülmemiş, bireysel işlenen suçtan farklı nitelikte bir suç gibi görülerek farklı nitelikte bir yaptırım getirilmiştir. Örneğin aynı nitelikteki bir suç bireysel işlendiğinde para cezası şeklinde yaptırıma bağlanırken, bu suçun toplu işlenmesi hürriyeti bağlayıcı cezayı beraberinde getirmiştir. Daha da somutlaştırırsak bir şahsın yurda gelirken beraberinde 100 adet saat getirmesi ve beyan etmeden yakalanması halinde para cezası uygulanırken aynı şahsın bu suçu saatleri böldüğü bir kişi ile hareket etmesi hali sekiz seneden on iki seneye kadar hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektirmektedir. Günümüzün ticari ilişkileri gümrük suçunun çok büyük oranda birlikte işlenmesini zorunlu kıldığı için (Bir gümrük beyannamesinde ilgili kişiler alıcılar yanında gümrük müşaviri ve bir gümrük görevlisi olabilmekte, bu durum da fiilin toplu kaçakçılık addedilmesine yol açmaktadır.) suç fiilleri de genellikle toplu kaçakçılık şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca, Bakanlar Kurulu kararı ile getirilen limitlerle cezanın niteliğinde değişiklik yaratılmasına neden olunmuştur. 1918 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca Bakanlar Kurulu kararı ile halen 31 milyar olarak uygulanmakta olan limitin altında kalan mallar hakkında işlenen suçlarda para cezası verilmekte iken bu limitin üzerinde belirlenen eşya hakkında işlenen suçlarda hürriyeti bağlayıcı ceza uygulanmaktadır. Bu durum uygulamada farklı uygulama ve kararların çıkmasına neden olmakta, bir kişi hakkında uygulanacak ceza, kanunla belirlenmesi gerekirken Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenmektedir. Diğer taraftan eşya kıymetinin limitin altında veya üstünde tespit edilmesi bir kişinin hürriyetini bağlayıcı cezaya çarptırılması veya çarptırılmaması sonucunu doğurmaktadır. Bunun sonucunda da bilirkişi raporlarının sanık lehine olması için bir baskı nedeni oluşturmaktadır. Örneğin tanesi bir milyar olan 150 kol saatinin değerini bilirkişi, iki yüz milyon lira olarak belirlerse toplam eşya kıymeti 31 milyarın altına oluşacağından, sanık hakkında uygulanacak ceza hürriyeti bağlayıcı ceza yerine para cezası olacaktır.

1918 sayılı Kanunun ek 2 nci maddesi (III) numaralı fıkrasında belirlenen ve yaptırım bakımından hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektiren suçlar esas itibarıyla ithali veya ihracı şarta, izne, kısıntıya, standart kontrolüne veya çeşitli kuruluşların vereceği uygunluk belgelerine dayanmakta, bunların teşebbüs hali de suç kapsamı içerisinde bulunmaktadır. Bu durumda bazı ihraç mallarının beyan aşamasında ihracatın sonuçlarına bakılmaksızın hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılması söz konusu olabilmektedir. Bu da ihracatta beyanın ağır bir yaptırımla cezalandırılması sonucu doğurmaktadır. Keza ithalatta da aynı durum söz konusudur.

1918 sayılı Kanunda görülen bu aksaklıkları gidermek ve günümüz koşullarına uygun, çağdaş, ticaretin önünü açan, kaçakçılıkla etkin mücadele sağlayan, evrensel hukuk normlarına uyumlu, idare ve yargıda hızlı sonuç elde etmeye yönelik yeni bir Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısı hazırlanmasına ihtiyaç duyulmuştur.

Tasarı ile ön ödeme müessesesi getirilmiştir. Buna göre, Tasarının 4 üncü maddesinin (a) bendinin (1) numaralı alt bendi ile (b) bendi, 5 inci ve 6 ncı maddelerinde belirtilen cezaların uygulanmasını gerektiren durumlar dışındaki kaçakçılık suçlarını işleyenler, ilgili maddelerde belirtilen para cezalarını, Cumhuriyet savcılığınca yapılacak tebligat tarihinden itibaren on gün içinde merciine ödendikleri takdirde kamu davası açılmayacaktır.

1918 sayılı Kanunda öngörülen para cezaları tazmini nitelikte olduğundan ertelenmesi ve diğer para cezaları ile birleştirilmesi mümkün değildir. Taksitlendirme de Kanunda öngörülmediğinden bu durum Devlet alacağının tahsilini güçleştirmekte ve sürüncemede bırakmaktadır. Tasarıda para cezalarının tahsilinde taksitlendirme ve tahsilatın hızlandırılmasına ilişkin hükümler getirilmiştir.

Hukukun genel bir prensibi olan kanun önünde eşitlik prensibinden hareketle, gümrük memurlarını diğer memurlara göre farklı konumda kılan ve ağırlaştırıcı yaptırımlar öngören 1918 sayılı Kanunun 36 ncı maddesine benzer bir düzenlemeye Tasarıda yer verilmemiş ve kaçakçılığı önlemek ve izlemekle görevli memurlar diğer memurlarla aynı konuma getirilmiştir. Bu şekilde kaçakçılığı önlemek ve izlemekle görevli personelin sürekli suç tehdidi altında çalışmalarının da önüne geçilmiştir.

Memurların görevlerini ihmal, suiistimal suçlarını içeren hükümler 4483 sayılı Kanun kapsamında Türk Ceza Kanununda düzenlendiğinden ve bu filler ilgili mevzuat çerçevesinde değerlendirileceğinden ayrıca bu Tasarıda yer verilmemiştir.

1918 sayılı Kanunun her durum için hiçbir şekilde iadesi söz konusu olmayan peşin ikramiye öngördüğünden, zaman zaman ikramiye alınabilmesi için detaylı inceleme ve soruşturmalar yapılmadan olaylar mahkemelere intikal ettirilmiştir. Tasarı ile peşin ikramiye silah ve uyuşturucu yakalamalarında öngörülmüş, diğer durumlar için ikramiye ödenmesi yargılamanın sonucuna bağlanmıştır. Burada, üzerinde düşünülen husus peşin ikramiye almak için eşya değerinin yüksek gösterilmesi, mahkemelerin bilirkişi incelemelerinde eşya kıymetlerinin sürekli düşürülmesi şeklinde karar mekanizmalarının menfi etkilenmiş olmasıdır.

Tasarı, yukarıda belirtilen hususları kapsayacak bir anlayışla hazırlanmış bulunmaktadır.